Derinlerden birkaç kare daha


İyi bir blogger olmanın şartlarında en baştaki şey sanırım Belli bir konuda özgün olmak. İşte benim çuvalladığım şey de bu sanırım. Blog hayatına başladığımda hobiciydim. Örgü, dantel falan durumları.... Sonra ahşaba kaydım. Boyama yaptım, geri dönüşümlerle ilgilendim. Odunlarım aldı daha sonra sahneyi, arada etamin falan...Araya kitap da sıkıştırdım derken bu aralar fotoğraf bloğuna döndüm gibi.))

Fotoğrafı hep sevdim ben. Kitap okumayı da...Arada gerçekten sevdiğim şeyleri paylaşmak istiyorum. Aslında bu iki konuda da iddialı değilim. Bloğumu evimin bir odası gibi görüyorum. Buradaki sanal dostlukları seviyorum ve paylaşıyorum işte....

Ve yeni keyfimiz sualtı. Bugünkü kareler Urla Altınköy'den. Buz gibi ama berrak bir suyu var oranın. Makine insan çekimlerinde çok tatmin edici. Ama balıklarda fluluk fazla. Hareket olayı sanırım. Yine de ilk çektiklerimize göre iyiye gidiyoruz sanki...







Ve bir film...1988 yapımı The Big Blue. Ben lisede izlemiştim aslında. Belki de denizi bu kadar sevmemdeki etkenlerden biridir. O zamanlar o kadar etkilenmiştim ki filmden. Dün akşam yeniden izledim (niye bunca yıldır netten bakıp tekrar izlememişim onu da bilemedim ya) Yine aynı keyif tabiki....

Tek yıldız dalıcıyım ben aslında. Ama evlilik öncesindeydi. Araya çocuklar girdi, maddiyat girdi benim dalış macerası 21 dalışta kaldı malesef. Bu filmin özellikle final sahnesini hiç unutmadım ve hala merak ederim. Aynı şeyi yapabilmek nasıl bir duygu olurdu diye....(Tabiki finali yazmıyorum burada. Seyretmeyenler izlesin, keyfi kaçmasın diye)



Yorumlar